Sünnet Kararınızı Bilerek Verin



Çocuğumu sünnet ettirmemek için nedenler nelerdir?

1 – Üst-derinin bebeğe bez bağlandığı bu dönemdeki işlevi , penisi tahrişten ve yaralanmalardan korumaktır. Üst-deri glansı idrardan ve dışkıdan korumak için cinsel organa yapışık durumdadır. Sağlam (sünnetsiz) bir çocuğun idrar yolları iltihabı sorununu yaşama olasılığının, sakatlanmış (sünnetli) bir çocuğa göre daha düşük olduğu biliniyor. Eğer üstderi sünnet ile kesilirse, idrar yolları, enfeksiyona daha açık hâle gelir.

2 – Üst-derinin üç işlevi vardır : cinsel işlevi, koruyucu işlevi, ve duyarlılık işlevi. Üst- deriyi kesmek, gözkapağını kesmekten farksızdır. Sünnet penisi inceltir, kısaltır, cinsel zevki azaltır.

3 – Kadın sünnetiyle erkek sünneti arasında temelde bir fark yoktur. Her ikisinin de temel amacı cinsellikten alınan hazzı azaltmaktır.

4 – Sünnetin erken yaşta yapılmasının nedeninin, bebeğin sünneti reddetmesinin imkansızlığından ve kontrol etmenin kolay olmasından kaynaklanır. Sünnet bir yetişkine yapıldığında o basitçe karşı koyacaktır. Sünnet çocuk istismarıdır.

5 – Çocuk ne kadar küçük olursa, travmadan zarar görme o kadar fazla olacaktır. Anatomi çalışmaları, sinir hücrelerindeki kimyasal değişiklikler ve bebeklerin davranışları konusundaki çalışmalar, bebeklerin acıyı yetişkinlerden daha fazla hissettiklerini kanıtlamıştır. Biliminsanları bir bebeğin beynini sünnet sırasında takip ettiler. Sünnetin bebekte o kadar acıya yol açtığı anlaşıldı ki, beyninde kalıcı değişiklikler oldu. Devam eden gün, hafta ve aylarda da beyin taramalarına devam ettiler ve buldular ki, beyin hiçbir zaman eski haline dönmüyordu. Bazı bebekler o kadar acı çekerler ki nefesleri kesilir. Diğerleri çığlık atmayı bırakır ve şoka girerler. Çünkü küçücük vücutları bu dayanılmaz acıyla nasıl başa çıkılabileceğini bilmemektedir.

6 – Bütün dişi ve erkek memelilerin üst-derisi vardır. Üst deri Smegma üretir. Smegma temizdir, kirli değildir, faydalıdır ve gereklidir. Bu sıvının antibakteriyel ve antiviral özellikte oluşu genitali temiz ve sağlıklı tutar.

7 – Sünnet, çok acı veren bir operasyondur. Ebeveynlere çocuğa anestezi verileceği, hiçbir acı hissetmeyeceği söyleniyor. Lokal anestezi yapılmasının bile ne kadar acı vereceğinden bahsedilmeden… Acaba lokal ya da genel anestezinin yapılacağının söylenmesi kimi rahatlatıyor? Doktorların ve ebeveynlerin rahatladığı kesin.

8 – Sünnet, normalde bir iç organ olan glansı, kalıcı biçimde bir dış organ haline getirir. Göz için göz kapakları neyse, penis için de üst-deri odur. Nasıl ki, gözkapakları olmadan gözün daha temiz olması ve dış etkilerden korunması mümkün değilse, penis için de aynısı geçerlidir. Koruyucu olan üst-derinin kaybedilmesi, penisi kire ve bakterilere açık duruma getirir. Sünnet hijyenik değildir.

9 – Bazı doktorlar neden sünneti savunur? Sünnet operasyonunu yapanlar açısından, “Acaba bu yıl kaç tane sünnet yapacağım? Kaç para kazanacağım? Daha fazla nasıl kazanırım?” düşüncesi hakimdir. Sünnet yapan doktorlar kariyerlerini ve yaptıklarını savunmak için sünnetin sağlıklı olduğu yalanını sürdürmek zorundalar. Uluslararası tıp dünyasında, etik tıbbi prosedüre hiç uymayan sünnet savunucusu doktorlara şarlatan olarak bakılıyor. Doktorların, hastanelerin, sünnetçilik mesleğini yapanların ekonomik çıkarları; sünnet vahşetinin devam etmesini sağlıyor. Sünnet savunucusu doktorlar ve hastaneler sünnete dur demeyecek. Çocukları sakatlamak için büyük paralar kazanıyorlar.

10 – Bugün dünya üzerinde milyarlarca sünnetsiz erkek yaşıyor ve sünnet olmadığı için sakatlanana ya da ölene rastlanmamıştır. Ancak sünnet olduğu için -enfeksiyon kaparak ya da yanlış sünnet sonucu vs.- sakat kalan hatta ölenler var. Sünnet bugün başlı başına bir rant pastasıdır. Hastanesinden kıyafetine, düğününden eğlencesine kadar bir sünnet ekonomisi var.

11 – On sekiz yaşını geçtikten sonra arzu eden bir erkek sünnet edilmesini isteyebilir. Çocukların sünnet edilmesi, insan haklarına aykırıdır. Bu çocuklar, karar verebilecek çağda değildir. Onların bir organına dönüşü olmayan bu müdahalenin sonuçlarına çocuk kendi katlanacaktır.

12 – Sünnet olmamış erkek çocuklar toplumsal dışlanmaya maruz kalırlar mı, kendilerini ötekileştirilmiş hissederler mi? Eğer bugünkü bilincinizle, Kız çocuklarının sünnet edildiği 30 ülkede yaşamak zorunda kalsaydınız toplum baskısı nedeniyle kız çocuklarınızı sünnet ettirir miydiniz?

13 – Akıllı ana-babalar kalplerinin sesini dinlerler ve çocuklarını zarardan korumak isteyen içgüdülerine güvenirler. Çağların tecrübesi bize öğretmiştir ki, bebekler en iyi gelişmelerini güvenli sevgi, şefkat, saygı, kabul edilme, besleme, ve sıcaklık ortamında sağlarlar. Bir bebeğin etini kesmek, bu güveni yıkar.








Öykü - 29 Eylül 2010 Çarşamba

Sünnet!

Erkek çocuk anne-babasıysanız eğer,sünnet konusu doğumdan itibaren gündeminize girer.Dini inancınız olsa da olmasa da bu konu fazla sorgulanmaz,üzerinde düşünülmez.Kısa kesilir! anlayacağınız :)

Türk toplumunun hassas noktasıdır,ama bir bakalım sünnet neymiş?

Temelde dört tip erkek sünneti vardır:

1.tip:Bu tip,üstderinin tamamen kesilmesini içerir.Sünnet derisinin penisten tamamen ayrılmadan kesildiği bu sünnet türü en basitidir.Asya'nın bazı ülkelerinde,Afrika'nın bazı yerlerinde ve bazı Pasifik Okyanusu adalarında yaygındır.

2.tip:Genelde Yahudiler tarafından uygulanan sünnet şeklidir.Sünnetçi,sol eliyle üstderiyi sıkıca kavrar.Çıkarılacak miktarı belirledikten sonra,penis başını korumak için bir koruyucu yerleştirir.Sonra koruyucu hizasından üstderiyi bir defada keser.Operasyonun bu bölümüne milah adı verilir.Mukoz tabaka ortaya çıkarılıp merkezden koronaya kadar yırtılır.Bu kısma da periah adı verilir.

3.tip:Bu tip genelde penisin tüm derisini soymayı içerir.Güney Arabistan'da ortaya çıkmıştır ve muhtemelen hala uygulanmaktadır.

4.tip:Bu tip,idrar kanalının testislerden penis başına kadar yarılıp açılmasını içerir.Aborjinler tarafından hala uygulanmaktadır.

Kadın sünnetinin de dört türü vardır:

1.tip:Ya sadece üstderinin alınmasını ya da klitorisle birlikte kesilmesini içerir.

2.tip:Klitorisin ve küçük dudakların kısmen veya tamamen kesilmesini içerir.

3.tip:Dış ve iç dudakların kesilmesini ve vajinanın dikilerek girişin kapatılmasını içerir.

4.tip:Hepsinin yanı sıra vajinanın kesilmesi,yakılması,dağlanması gibi bir vahşeti içerir.

Kadın sünnetiyle erkek sünneti arasında temelde bir fark yoktur. Her ikisinin de temel amacı cinsellikten alınan hazzı azatmaktır.Kadın sünneti daha küçük bir alanda uygulanırken,erkek sünneti daha çok toplum tarafından benimsenmiştir o kadar...

Üstderi sadece bir deri parçası değildir

Üstderi insan bedenin gelişmiş,duyarlı,işlevsel bir organıdır.Koruyucu işlevi,duyarlılık işlevi ve cinsellik işlevi vardır.Sünnet,işte bu sağlıklı deri dokusunun en az yüzde elli birini,hatta yüzde seksene varan bölümünü yok eder.Oysa doğa,penisin üzerindeki deriyi penisin tamamını kaplaması için yaratmıştır.

Bir doktor,ortada tedavi gerektiren bir durum yokken bir çocuğu anne babası istedi diye ameliyat edebilir mi?Anne baba istedi diye sağlıklı bir çocuğun kulak memesini kesebilir mi?Göz kapağını alabilir mi?Başka hangi ameliyatı bir doktor anne babalrın taleplerine göre,kendisini savunamayan bir başka insan üzerinde gerçekleştirebilir?Oysa sünnette yapılan tam olarak budur.

Günümüzde hala sünnetin gerekçesi olarak gösterilen cinsel yolla bulaşan hastalıklar,penis kanseri,fimosis,penis başının iltihaplanması,idrar yolları enfeksiyonu,AIDS gibi hastalıkların sünnetle hiçbir alakası yoktur.Bunlara dair herhangi bir bilimsel kanıt mevcut değildir.(Daha ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıda verdiğim kaynaklara göz atınız.) Kaldı ki sünnet yüzünden zarar gören ve ölen çocuk sayısı bütün bu hastalıklara yakalananların sayısıyla rahatlıkla yarışır.

Kadınların dış genitalleri de enfeksiyonlara maruz kalabilir diye alınmalı mı?İlerde çürüyebilir diye sağlam dişinizi çektirir misiniz?İlerde kızınız rahim kanseri olabilir diye rahmini şimdiden aldırır mısınız?Abartılı örnekler mi?Aradaki fark ne?

Yenidoğan sünneti

Son yıllarda bebeğin daha az acı hissedeceği,yarasının çabuk iyileşeceği,sonradan hatırlamayacağı gibi sebeplerle yenidoğan sünnetinde büyük bir artış var.Fakat bunların hiçbiri doğru değildir.
Anestezi kullanıldığında acıyı azaltıyor fakat tamamen ortadan kaldırmıyor.Ameliyat sonrası da acı henüz geçmeden etkisini yitiriyor.
Bazı doktorlar bebeğe lidocaine iğnesi vuruyor.İğnenin kendisi en az sünnet kadar acı verici.Ayrıca daima etkisi olmadığı gibi,sinirlere ve damarlara da kalıcı zarar verebiliyor.
Sünnet sonrası bebeğin nörolojik şok nedeniyle uyuyor görünmesi anestezi yapıldığı izlenimi uyandırabiliyor.
Sünnet sonrası davranış değişiklikleri de artık sıklıkla rapor edilmeye başlanmıştır.Anne ile bağlılıkta sorun,uyku problemleri,durgunlaşma bunların başlıcalarıdır.Olumsuz sonuçları olayın üzerinden yıllar geçtikten sonra ortaya çıkmakta,o zaman da sünnetle bağlantısı kurulmamaktadır.
Kısacası pipi yarası çabuk iyileşiyor belki ama,ya ruhundaki yara?
Daha yazılacak çok şey var,merak ettiklerinizi aşağıda verdiğim adreslerde bulabilirsiniz.
Son olarak kişisel notum:
''Ezber''e pabuç bırakmayacağımı annelik manifestomda belirtmiştim.Siz de bırakmayın.Okuyun, bilgilenin,araştırın,SORGULAYIN!
İçinize sinmeyen, aklınıza yatmayan bir şeyi yapmayın...Bütün dünyayı karşınıza almak pahasına bile olsa...

Yararlanılan kaynaklar:
Nil GÜN Sünnet!Sünnetle ilgili yalanlar ve gerçekler Kuraldışı Yayınevi
http://www.intactamerica.org/
http://www.nocirc.org/
http://www.mothersagainstcirc.org/
http://www.askdrsears.com/html/1/t012000.asp
http://www.askdrsears.com/html/10/t101500.asp
http://www.drmomma.org/2010/02/dr-dean-edell-statement-on-circumcision.html

Kaynak: http://oykudenhikayeler.blogspot.com/2010/09/sunnet.html


Öykü - 23 Ocak 2011 Pazar

Son yıllarda yeni doğan sünneti pek bir moda(!) biliyorsunuz. Özellikle kalbur üstü diye tabir edilen kesimden büyük bir talep görüyor. Özel hastanelerin doğum paketinde sunuluyor ebeveynlere.'Her şey dahil' bir nevi! Sanki yeni doğan sünneti yaptıranlar modern ve şehirli... Çocuk büyüdükten sonra (yanına bazen bir düğün de koyarak) yaptıranlar geleneksel ve köylü...

Geçenlerde 'Emziren Anneler' grubunda da tartışıldı sünnet konusu. Hatta bir anne, bir yakınının oğlunun yedi yaşında sünnet edildiğini ve çocuğun eve gelince 'Ben ne yaptım da bana bunu yaptınız?' dediğini yazdı. Evet, böyle bir cümleye cevap vermek, böyle bir cümleyle baş etmek zor hakikaten.
Bebek sünnetinde ise tek fark bebeğin konuşamıyor oluşu,öyle değil mi? Konuşamamasından,dilinin olmamasından faydalanmak değil de nedir bu? Ben daha acımasızca buluyorum olaya böyle yaklaşmayı. İnsanın belki de ömrü boyunca en savunmasız olduğu dönem bebeklik. Ve bilinç altının en açık olduğu.

Fiziksel olarak ise üst deri penis başına yapışık durumda,ayrılmaya hazır değil. Gerek ruhsal gerek fiziksel açıdan birini ya da bir şeyi 'zorlama' hayatın hangi anında doğru ki bu anında olsun? Yeni doğan bir bebeğin sadece annesinin şefkatine,kokusuna,memesine ihtiyacı vardır. Sevgiye ihtiyacı vardır. Neşterlerle üstüne saldırılarak derisinin yüzülmesine değil...(Olayı böyle süsleyip püslemeden olanca çıplaklığıyla yazınca ne kadar acı geliyor kulağa,değil mi?)

Ne uğruna olursa olsun,lütfen bırakalım bebeklerin canını yakmayı...
Doğaya bakmayı beceremiyorsak bile,
Becerelim kalbimize bakmayı...

Kaynak: http://oykudenhikayeler.blogspot.com/2011/01/havada-statu-kokusu-var.html


Erkek çocuk sünnetini hiç sorguladık mı?


Nasıl ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekle birlikte, din ve kültür sebebiyle yakın çevremizde çok sık karşılaştığımız ve alışılmışlığın etkisiyle çok fazla sorgulamadığımız bir gelenektir erkek çocuk sünneti. Sünnetin yaralayıcı ve kan akıtan bir gelenek olduğunu düşündüğümüzde, bu operasyonu bu denli kabullenmiş olmamız şaşırtıcıdır.

Sünnetin bedende ve ruhta ne kadar yara bırakan bir uygulama olduğunu konuşacak olsak hemen kadın sünnetinden başlarız. Kadın sünnetinin ne kadar acımasız bir uygulama olduğundan, bunu yapan Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin ilkelliğinden bahsederiz. İnsan bunu kendi çocuğuna nasıl yapar, küçük kız çocuklarına gereksiz ve iz bırakan bu acı nasıl çektirilir diye düşünürüz.

Peki ya erkek çocuk sünneti hakkında neden pek konuşmayız? 

Erkek sünnetiyle ilgili konu açıldığında ilk olarak aklımıza gelen şey bu uygulamanın sağlık açısından ne kadar yararlı olduğudur. Bizim için oradaki deri fazlalıktır ve alınması gereklidir, bu uygulama sağlık içindir ve çocuk büyümeden yapılmalıdır; peki gerçekten öyle midir?

İnsan vücudundan geri getirilmeyecek bir parça keserek bunun yararlı ve sağlık açısından gerekli olduğunu düşünüyorsak öncelikle insanın yaratılışında bir hata olduğunu kabul ediyoruz demektir. Peki, din ve/veya kültür sebebiyle yaptırılan bu uygulama, inanılan dinin yaratılış ilkesine ters düşmüyor mu? İnsanın doğasında bir hata mı vardır?

Kesilen bu parçanın bilimsel olarak açıklanmış birçok işlevi bulunuyor.

Bu deri kendi ürettiği antibakteriyel sıvı ile penisi koruyor; yok olması penisi bakterilere karşı açık bırakıyor. Hassas dokulardan oluşması sebebiyle cinsellikte his artışını sağlıyor; kesilmesi sebebiyle kan dolaşımı bozukluğu, cinsel bozukluk oluşuyor ve tahrişe açık hale getiriliyor.

Çocuklar; ileride sıkıntı çekmesin ve “ana-baba hakkı” diyerek zorla ikna, çoğu zaman da kandırma yolu ile sünnet ediliyor. Çocuğun rızası olmadan, bedeninden geri getirilmeyecek ve işlevi olan bir parça alınıyor üstelik herkes bunu çocuğunun iyiliği için yaptığını düşünüyor.

Bu “yaralama”yı uygulayan ve uygulattıran aileler, çocukları korkudan ve acıdan ağladıklarında hiç mi bunun gerekliliğini sorgulamıyor? Bir insanın üstelik kendi çocuğunun bedenine yapılan bu telafisi olmayan uygulama, gelenek ve dini gereklilik olarak görüldüğünde vicdanlarda iz bırakmıyor mu? Tarihte milattan önce izlerine rastlanan bu uygulamayı, bu yüzyıla geldiğimizde çocuğumuzun sağlığı söz konusu olduğunda bile sorgulamıyor muyuz?

Çocuk sünneti “Çocuk Hakları Sözleşmesi” ihlalidir

Çocuk Hakları Sözleşmesi 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye de dâhil 197 ülke tarafından imzalanmıştır.
Sözleşme Türkiye tarafından 14 Ekim 1990 tarihinde imzalandı ve 27 Ocak 1995 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 24.3 maddesinde sünnetten bahsedilmektedir:

“Taraf devletler, çocukların sağlığı için zararlı geleneksel uygulamaların kaldırılması amacıyla uygun ve etkili her türlü önlemi alırlar.”

Durum böyleyken, toplumun dayatmalarını kabullenmek yerine sorgulayıcı olmalıyız.
Sünnetin zararlarını bilimsel olarak detaylı öğrenmek isterseniz; yerli ve yabancı uzmanların açıklamalarının olduğu, kaynak olarak kullanılan sayfayı gözden geçirebilirsiniz.  

Kaynak: Sünnetin zararları,




Sünnet davasında son karar çocukların!

Türkiye'de belki de ilk kez çocukların sünnet edilmesi kararı, 'mahkeme'lik oldu. Mahkeme son kararı çocuklara bıraktı.

Oğullarının ayrıldığı eşi tarafından sünnet ettirileceğini öğrenen anne, "Çocuklar rüştünü ispat edince, kendileri bu konuda karar versin" diyerek dava açtı.

İZMİR - Türkiye'de belki de ilk kez çocukların sünnet edilmesi kararı, 'mahkeme'lik oldu. Mahkeme son kararı çocuklara bıraktı.
Oğullarının ayrıldığı eşi tarafından sünnet ettirileceğini öğrenen anne, "Çocuklar rüştünü ispat edince, kendileri bu konuda karar versin" diyerek dava açtı. Baba son duruşmada 'uzlaşma' sinyali verdi.
18'inden önce olmaz!
İzmirli doktor Tülin Bellisan Sayman, sekiz yıl önce eşi Yücel Doğan'dan boşandı. Mahkeme çocukların velayetini anneye verirken, babanın milli bayramlarda ve yılda bir ay boyunca çocuklarla birlikte olmasını kararlaştırdı.
Bu arada çocukların sünnet edilmesi gündeme geldi. Eski eşinin çocuklarını sünnet ettirmek istemesine karşı çıkan anne Sayman, "Penis başının üzerindeki deriyi kesmek, gözkapağını kesmekten farksızdır. Sünnet penisi inceltir, kısaltır, cinsel zevki azaltır" iddiasıyla İzmir 2. Aile Mahkemesi'ne başvurdu. Hâkim Hayri Ayhan da "Sünnet kararını çocuklar rüştünü ispat ettiklerinde versinler" diyen anne Sayman'ın tedbir talebini kabul edip, dava bitene kadar E.D. ve U.D.'nin sünnet olmaması yönünde karar verdi.
Hâkim Ayhan, ayrıca çocukların ruhsal durumlarını incelemek üzere bir psikologla bir pedagogu görevlendirdi. Hâkim Ayhan'ın yıllık izinde olması edeniyle 6. Aile Mahkemesi'nde görülen davanın dünkü ilk duruşmasında raporlarını sunan pedagogla psikolog, çocukların 18 yaşına gelince sünnete kendilerinin karar vermesi yönündeki talebini yineledi.
İkizlerin görüşü
İkizlerden U.D.'yse sünnete bakışını şöyle anlattı: "Sünnet bana göre yaralamadır. Vücudundan gerekli bir deri parçası alınıyor, acı veriyor. Deri parçasının görevi mikroplardan korumak. Amerika'da bir doktor çocuğun penisini tam kesmiş ve yüksek tazminat ödemiş. Bu olay beni çok etkiledi. Sünnet olan arkadaşlarım 'Erkek değilsin' diye alay ediyor, halbuki alakası yok. Alay etseler de sağlığım daha önemli." E.D. de ikizi gibi sünnete 18 yaşına geldiğinde karar vereceğini belirtti.
Babanın avukatı Nurdan Sakızlı, müvekilinin son kararı çocukların vermesi için anlaştığını, mahkemenin kararına saygılı olduklarını söyledi. Hakim son kararı çocukların vereceğini belirtip duruşmayı kasım ayına erteledi.



http://www.radikal.com.tr/turkiye/sunnet-davasinda-son-karar-cocuklarin-792133/


Sünnet kararı 18'inden sonra

Doktor Tülin Bellisan Sayman'ın, boşandığı eşinin 11 yaşındaki ikizleri sünnet ettirmesini önlemek için açtığı dava, anlaşmayla sonuçlandı. Kararı, çocuklar 18 yaşına gelince verecek.



http://www.radikal.com.tr/turkiye/sunnet-karari-18inden-sonra-796893/





Sünnet – Kararınızı Bilerek Verin
Melania Gil de Sagredo – Pazartesi 19. Aralık, 2011

Hamile olduğumuzu fark ettiğimizde bebeğimizin cinsiyetini öğrenmemeye karar verdik. Sürpriz olsun istedik. Yine de oğlan olacağına dair içimde güçlü bir his vardı. Müslüman bir ülkede yaşadığımızdan bebeğimiz oğlan olursa sünnet edip etmeyeceğimiz konusu doğal olarak gündeme geldi. Bu konudaki duygularım karışıktı. Sünnet hakkında hiçbir şey bilmiyordum. İlk aklıma gelen müslüman bir ülkede yaşadığımıza göre çocuğumun aidiyet hissi için sünnetin gerekli olduğuydu. Oğlumun sünnet olmadığı için arkadaşları arasında kendisini dışlanmış hissetmesini istemezdim.Sünnetin muhtemelen doğru bir karar olduğuna kendimi inandırdım. Bir süre sonra tıp prosedürünü araştırmaya başladım. Bu noktada düşüncelerimi paylaştığım arkadaşım Feride kararımı vermeden önce biraz daha okumamı tavsiye etti. Böylesine bir karar vermek durumunda kalmamak için bebeğimizin kız olmasını dilemeye başlamıştım. Ertesi gün Feride, Kindred dergisinde sünnet hakkında yayımlanmış bir makalenin linkini yolladı. Makalede, bebeklerin doğdukları andan itibaren acı hissedebildiklerinden sünnetin bebekler için travmatik bir deneyim olduğu sonucuna varılıyordu. Okuduklarımın kararımı vermek için gereken bakış açısını bana kazandırdığını hissettim. Makaleyi eşim Alp’e okurken daha sonuna bile gelmeden sözümü kesip, anlayabilecek yaşa geldiğinde kendisi vermesi için bu kararı oğlumuza bırakmamızı önerdi. Rahatlamıştım. Kararımızı vermiştik.

Annenizin karnında büyüdüğünüzü hayal edin. Minicikken kocaman oluyorsunuz. Yer dar da olsa sıcacık ve emniyetli. Beslenme kaygısı yok, hareket ve seslerle tatlı tatlı uyarılıyorsunuz. Şahane bir yerdesiniz. Derken doğacağınız gün gelip çatıyor. Yolunuzu bulmak için annenizle beraber çok yoğun çabalamanız gerekiyor. Sıkışık ama geçilmeyecek gibi değil. Aniden dışardasınız ve etraf kocaman. Hatta sonsuz. Kendinizi korunmasız hissediyorsunuz. Sesler duyuyorsunuz. Işıkla ilk karşılaşmanız ve annenizi tanıyorsunuz. İçiniz rahatlıyor, demek ki anneniz dışardan böyleymiş. Hmm fena da değilmiş… bu iki şey de ne… hmmm deneyelim… ağzınızı açıyorsunuz ve emiyor … emiyorsunuz… güzelmiş, hiç de fena değil…aah, şimdi dinlenebilir, uyuyabilir, ve büyümeye devam edebilirsiniz… Emniyettesiniz.

Üç gün sonra bir takım insanlar gelip sizi annenizden alıyorlar. Aşırı aydınlık bir odaya getiriyorlar. ‘Annem nerde? Neler oluyor? Neden beni bağlıyorlar? Acıyor. Annem nerde! Bu aletler ne?’ Ağlıyorsunuz. ‘Annem neden gelmiyor, beni kurtarmıyor?’ Ağlıyorsunuz, çığlıklar atıyorsunuz, ağlamaya devam ediyorsunuz ama kimse yardımınıza gelmiyor. Bir süre sonra, umudunuzu kaybedip susuyorsunuz. Hayatta kalmanızın tek yolu devreleri kapamak çünkü kaçamazsınız, savaşamazsınız, ve sizi koruyacak kimse yok.

Travma şöyle tarifi edilir:
“ Travma, yoğun bir olayın çocuğu hiç ummadığı bir anda yıldırım gibi çarpıp sersemletmesiyle oluşur. Çocuk bununla başa çıkamaz, değişir, bedeni, zihni ve ruhuyla bağlantısı bozulur. Çocuğun başa çıkma mekanizmaları gelişmiş olsa bile bunlar yetersiz kalmıştır ve çocuk kendini tamamen çaresiz hisseder.” “ Travma olayın kendisinde değildir, daha ziyade olayın sinir sistemindeki etkisinde var olmaya devam eder. “ “ Kaçma ya da dövüşme tepkimizin var olan tehlike karşısında işe yaramayacağını algıladığımızda ya da tehlike kaynağı bu tepkimizi bertaraf ettiğinde ya taş kesiliriz ya da elimiz ayağımız boşalır. Biyolojik olarak buna programlanmışızdır. Bebekler ve çocuklar kendilerini koruma kapasitelerinin sınırlı oluşundan ötürü, travma yaşamaya daha yatkındırlar. Anne karnındaki bebekler, yeni doğanlar ve küçük çocuklar gelişmemiş sinir, kas ve algılama sistemlerinden ötürü stres ve travmadan en çok etkilenen kesimdir.” (Trauma-Proofing your kids- Peter A. Levine ve Maggie Kline, sayfa 7-11)

Sünnet etrafında dönen tartışmalarda yenidoğanların acı duymadıkları ya da duydukları acının anlık olduğu düşüncesi vardır. Yatağa bağlama kemerlerinin de acıyı azalttığı söylenir (Bebeğinizin İlk Yılında Sizi Neler Bekler- Eisenberg, Murkoff ve Hathaway, sayfa 19) . Bebeğinizin bu tecrübeyi hatırlamayacağı tesellisiyle de karşılaşabilirsiniz. Ancak sünnet konusundaki bu düşünceler bana bilinçsiz, kalpsiz ve düpedüz yanlış geliyor.

Alıntı yaptığım travma tanımını okuduktan sonra sünnetin bebekler için çok stresli bir olay olduğunu farkettim. Böylesine ciddi stres seviyeleri içeren deneyimlerden özellikle çocuğun gelişiminin ilk 2 yılında kaçınmak gerekir. İlk 2 yıl içinde deneyimlenen ağır stres, beyin kimyasının ayrışmasına, haddinden fazla uyarılarak toksik madde salgılanmasına neden olur ki bu da limbik beyinde hücre ölümü ve hayatın ilerleyen zamanlarında psikolojik rahatsızlıklara olan eğilimin artmasına yol açar (Gentle Birth, Gentle Mothering- Dr. Sarah Buckley, sayfa 233).

Dahası sünnet tecrübesi, anne ve bebek arasındaki bağın kurulmasını sekteye uğratabilir. Özellikle ilk 3 ay içinde anneden ayrılmak bebek açısından anneyle arasındaki bağda bir kopukluk yaratır. Güven ve bağ ihtiyacının en önemli olduğu bu dönemde anneden fiziksel acıyla mühürlenen bir şekilde ayrılmak bebek için yıkıcı olabilir. Sünnet sonrasında sık rastlanan sorunlardan biri de emzirme ilişkisinde kendini gösterir. Ameliyat sonrası stres, can acısı ve yorgunluktan muzdarip olan bebeklerle sağlıklı bir emzirme ilişkisi kurmak başlı başına bir zorluk haline gelebilir.

Bir de gerçeklere göz atalım:
Sünnet, penis bezleri üzerindeki koruyucu derinin ameliyatla alınmasıdır. Bu işlemde bebek ameliyat masasına bağlanır, sünnet derisi kıskaçla yayılarak açılır ve ameliyat bıçağıyla kesilip atılır. Yakın zamana kadar sünnet yapılırken anestezi kullanılmazdı (hala bazı ülkelerde bu şekilde yapılıyor). Ancak artık anestezi seçeneğimiz var. Yine de unutmamak gerekir ki sünnet için kullanılan anestezi acıyı ortadan kaldırmaz, sadece azaltır!

Sünnet derisi doğuştan gelen bir kusur değildir. Sünnet derisi bedenin normal, işlevsel ve duyarlı bir parçasıdır. Küçük çocuklarda sünnet derisi penisin (penis bezlerinin) başını örterek idrar, dışkı ve tahrişten korur; idrar deliğini örterek steril idrar yoluna yabancı maddelerin girmesini engeller. Sünnet derisi hayat boyunca bezleri nemli tutar ve zarar görmelerine mani olur. Üzerindeki sinir uçlarının erojen oluşu ve doğal kayıcı ve yağlayıcı işlevleriyle sünnet derisinin cinsellikten zevk almada önemli bir rolü vardır.

Sünneti haklı çıkarmak için öne sürülen tıbbi ve hijyenik sebepler günümüzde geçerliliğini ve güvenilirliğini yitirmiştir. Amerikan Pediyatri Akademisi kısa süre önce yürüttüğü araştırmada, sünnetin tıbben faydası olup olmadığını incelemek için son yılların verilerini gözden geçirdi. Bu araştırma sonucuna göre sünnetin yapmaya değecek bir faydası olmadığı sonucuna vardılar.
Sünnet uygulamasının geçmişte inandığımız ama günümüzde çürütülen nedenleri şunlardır:
Temizlik
Cinsel yolla bulaşan hastalık riskini azaltması
Penis kanseri riskini azaltması
Sünnet derisi enfeksiyonlarını engellemesi
Sidik torbası enfeksiyonunu engellemesi.
Sünnetin Sakıncaları
Her ameliyatta olduğu gibi muhtemel riskleri vardır. Enfeksiyon ve kanamaya yol açabildiği gibi bedene kalıcı zarar da verebilir. Hatta buluğ çağı ya da sonrasına kadar kendini belli etmeyen kalıcı psikolojik zararlara da neden olabilir.

Akılcı olarak düşündüğümde, bu kararı verirken tıbbi, duygusal ve psikolojik etkenlerin yanı sıra kültürel, dinsel ve etnik gelenekleri de hesaba katmak gerektiğini anlayabiliyorum. Yine de anne olarak duygularım, kız ya da erkek herhangi bir çocuğun sağlıklı genital dokusunun kaldırılma mecburiyetini etik bulmuyor. Erkeklerin de kızlar gibi bu travmatik ameliyattan muaf tutulma ve dokunulmama hakları vardır!

Oğlunuzu sünnet ettirmeyi seçecek olursanız çocuğunuzun tam olarak ne yapılacağını anlayabileceği ve bu konuda bilgilendirilmiş olarak kendi kararını verebileceği yaşa kadar beklemeyi düşünün. Bu bana en saygılı yol gibi görünüyor. Nihayetinde amacımız, çocuklarımızı korumak ve dinsel, etnik ve kültürel kökenlerimize rağmen ‘Kimseye Zarar Vermemek’ ilkesine bağlı kalmak olmalı.
Bütün anne babaların bu konuda biraz daha okuyarak bilgilenmelerini içtenlikle öneriyorum:
Circumcision: What every parent should know (Sünnet: Her anne babanın bilmesi gerekenler) – Anne Briggs
Sünnet ! Sünnetle İlgili Yalanlar ve Gerçekler – Nil Gün
Kaynaklar:
https://pipimedokunma.wordpress.com/2013/02/03/sunnet-kararinizi-bilerek-verin/
http://www.askdrsears.com/html/1/t012000.asp
http://www.askdrsears.com/html/10/t101500.asp
http://www.intactamerica.org/learnmore
http://www.intactamerica.org/sites/default/files/Foreskin_Facts.pdf



“Keşke Bilseydim”
Keşke Bilseydim: Marylin Milos’un Pişmanlığı
Marilyn Fayre Milos The Truth Seeker’da yayınlandı, “Jenital Sakatlama Suçları.” (Temmuz/Ağustos) 1989

 Üç çocuğumun sünnet edilmesine rıza gösterdiğimde, sünnetin ne olduğunu bilmiyordum. Doktor bana bunun gerekli bir sağlık önlemi olduğunu, acıtmadığını, ve sadece bir dakika sürdüğünü söyledi…..”göbek bağını kesmek gibi” diye düşündüm.

 Seneler sonra, hemşirelik okulunda, operasyonu ilk defa gördüğümde ise, buna kesinlikle hazır değildim. Biz öğrenciler, yenidoğan bölümünde bir odaya alınmıştık. Bir bebeği, odanın orta yerinde, masanın üzerindeki plastik tabakasının üzerinde, bacakları açık bir şekilde bağlanmış halde bulduk. Bebek, bağlarına karşı mücadele ediyor, bağırıyor, çırpınıyor ve ağlıyordu. Kimse onu umursamıyordu, ama ben, “onu rahatlatabilir miyim?” diye eğitmenime sorduğumda, “doktor gelene kadar bekle” cevabını aldım. “Nasıl olur da, iyileştirme sanatının bir uzmanı, acı çekmekte olan birini seyreder ve hiçbir şey yapmaz” diye düşündüm. Diğerlerinikoruyucu içgüdülerini takip etmekten alıkoyacak kadar ürküten doktorun “gücünü” düşündüm. Doktor gelince, ona hemen, bebeğe yardım edip edemeyeceğimi sordum. Bana, bebeğin ağzına parmağımı sokmamı söyledi, ben de öyle yaptım,ve bebek onu emdi. Kafasını okşadım, ve yumuşak sesle konuştum, bir anlığına sakinleşmişti. Sessizlik çok geçmeden acı bir haykırışla son buldu- bu, bebeğin üstderisinin doktorun mengenesi ile sıkıştırılmasına tepkisiydi. Haykırış, bebeğin üstderisi ile penis ucu arasına bu ikisini birbirinden yırtarak ayıran bir aygıt yerleştirilince arttı. (Bebeklik sırasında bu ikisi, bebeği idrar ve dışkıdan korumak için birleşiktir) Bebek başını sağa sola sallamaya başladı,- bu vücudunun serbest olan tek parçasıydı – bu sırada doktor da ikinci bir mengene ile üstderiyi uzunlamasına sıkıştırdı, ve daha sonra kesti. Bu, üstderi açıklığını, bir sünnet aleti sokacak kadar geniş hale getirdi, bu alet penis başını sünnet sırasında korumaya yarıyordu. Bebek kesik kesik nefes almaya ve hıçkırmaya başladı, sürekli çığlıklarından nefessiz kalmıştı. Acı bu kadar belirginken, sünnetin acısız olduğunu kim söyleyebilir? Alt dudağım titremeye başladı, gözlerime yaşlar doldu ve taştı. Kendi hıçkırıklarımı tutamaz oldum. Bu daha ne kadar sürecekti ?

Müdahalenin ikinci aşamasında doktor üst-deriyi, sünnet aletinin arasına sıkıştırdı ve nihayet onu kesti. Bebek tükenmiş bir haldeydi ve sanki donakalmıştı. Bu tecrübeye hazır değildim, hiçbir şey beni buna hazırlayamazdı. Bebeğin penisinin bir parçasının -anestezi olmadan- bu şekilde kesilmesini görmek benim için yıkıcıydı. Ama daha da şok edici olan, bebeğin haykırışları arasında zorlukla duyulan doktorun yorumuydu, “Bunu yapmak için herhangi bir tıbbi neden yok.” Kulaklarıma inanamıyordum, dizlerim çözüldü, midemde bir acı hissettim. İyileştirmeye ve yardım etmeye adanmış tıp görevlilerinin, masum bebekler üzerinde bu kadar acı ve tahribata gereksiz yere yol açtıklarına inanamamıştım! Kendi bebeklerimi neye katlanmaya zorlamıştım? Ve niye? Hayatımın yönü 1979’un o gününde değişti. Artık hayatımı bu korkunç uygulamanın sona erdirilmesine adamıştım :: Eğer kutsal olan bir şey varsa, O da İnsan Vücududur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder